MURADİYE… MURADİYE…
Caddeler sokaklar arabalardan hem de çift sıra. Üst üste olamadığından yan yana. Çoğu zaman kaldırımda, baş köşede engelli rampasında. Trafik ihlâlzadeleri altın çağlarını yaşıyorlar. Alışmış kudurmuştan beter, hizaya gelmeleri hem zaman alacak hem zor olacak. Bakkal dükkanını geçmiş marketler, önlerinde üst üste kasalı kasasız 50 nc’ler. Büyükşehir Belediyesi bisiklet yolu yaptı araçlar yola park etmesin diye çin seddi gibi bordürden duvar ördü, oysa ihlâlzadelere meydan verilmese, iki duba bir kesiksiz çizgi ile hallolacaktı.   “Dol kara bakır dol ağzına kadar dol” her yer, dolan dolana yar dolana hergün dolana. Kaldırımlar; Kahve, lokanta, kafe, büfe, hatta çay ocağı, engelli evden çıkmasın, normal olan çer çöp deyip masa sandalye aralarından geçsin. Aralarından geçtiklerimizde palabıyıklar burmalısından, sakal herkes de (memuru işçisi müdüründe bile, nasıl bir özentiyse eskiden koçero derdik dağda gezen bir eşkıya idi adı sakallılara yakıştırılırdı.)   Masa sandalye aralarından geçerken eteğini mi toplayacan, saçını mı? Gözler yerde mahcup bir şekilde sakınarak geçerken önünde sandalye masa çarpar mısın üstüne mi çıkarsın? Geçmesi maharet ister adım başı. Birinden geçtin ya diğerinden geçerken tavlaya ara verilir şöyle bi süzülürsün o arada zar sesi gelmez maşallahlar sıralanır ağız birliği yapmışçasına.   Az ötede ki dükkanda iç çamaşırları boynuna geçer, bazılarında pantolonlar bacağına, çoraplar ayağına geçer sakınmasan. Dondurmacısı kaşığın sapını gözüne sokar, kebapçısı tereyağını ocak yerine üstüne saçar. Dönerler, dönmezler, kızarmış piliç, şişte kokoriç, ramazan günü başına iç açar, 60 gün kefareti tutar. Manav dükkanı mı perşembe tezgahı mı? ‘Seç seç al’ çığırtkanlığı çabası. Bazılarında ‘elleme abla’ azarları. Halıcı bile ruloları dik dik koymuş taşınıyor sanırsın dükkan boşalmış, şeytan diyor yatır ruloları yuvarla, alt sokaktan toplasın. Parklar çoluk çocuk koşsun eğlensin koca gün hatta hafta evde patlamışlar bir hava alsınlar... Ne mümkün masa sandalye, her yan şınanay yavrum şına şınanay.   Tam selamete çıktım derken simitçi kahveci gazozcu.   Çarşılarımızın esnafın ahi kültürü geleneğiyle övünürüz. Ne zaman? Esnaf odaları ahilik bayramını kutlarken. Başda kukuleta cübbe yerlere kadar, bir eda, binbir ahkam... Fermanvari şekil alan ahi baba, fütüvvetnameyi okur. “Yarından tezi yok her yana yayıla, halka geçid verilmez oluna, işler böyle daha bereketli ola, zabıtalar yok ola.”   Dayanışma, birlik, kaynaşma, bir olma, toplumsal hasletlerimiz! sirayet etmiş her yanımıza. Parklarımız: Önce büfe, büyüt naylondan kafe, yemek ver bistro, yürüyüş yolları beton parke, salıncak tahterevalli bir köşe, fitness aletleri diğer köşe, hemen peyzaj proje, bodur ağaç, gölgelik tente. Her yere taş döşe. Yeşil nerede?   Dolan kara bakır kalaysız, ortalık sağlıksız, bozulan psikolojimiz, beden ve akıl sağlığımız... Herkes diyetisyen, sporcu pratisyen, sağlık için spor, beslenme, diyet, organik gıda, vejetaryen; maydanoz roka marul, havuç, brokoli yemeli. Tavşan gibi beslen aslan gibi kükre, olur mu? Olmaz tabii. Kimin sesi çıkıyor bu çarpık düzene? Kimsenin sesi çıkmaz tabii.

Editör: TE Bilisim