İzmir caddesinden kırmızı köprüye devam ederken önemli yapılardan biri Karaköy Polis karakolu idi. O devirde akşamları sokak bekçileri hava karardığında mahallelere dağılır sokaklarda asayişi ber-kemal ettikleri gibi ellerinde düdük palaskaya bağlı bellerinde cop, hırsız uğursuz kovalar akşamları gün ağarıncaya kadar vatandaşın huzurunu sağlarlardı. Gecenin sessizliğini yırtan tiz bir düdük sesi bize güven verirdi. O devirde hırsızlıktan başka büyük olay olmaz olsa da çocuk halimizle duymaz, duyurulmazdı bizlere. Ama şunu iyi bildiğim ve bu devirde neden yok diye sebep aradığım konu: Polis veya mahalle bekçisi hırsızı yakaladığında (önünde bahçesi makilerin arasında ki dar bahçe yolundan karakola girilir solda polislerin ifade aldığı şikayetlerin dinlendiği görevli polis o odanın karşısında sağda komiserin odası vardı arkada bir kaç oda tuvaletler alta bodruma inen merdiven bulunurdu) karakola götürür bodrum katta ki nezarethanesine kapatılır polisler sabaha kadar nasihat ederdi. Sabah polislerin nöbet devri olur nöbeti devralan polisler de nasihat ederdi. Sonra ifadesi alınır bırakılırdı. O hırsız hırsızlıktan vazgeçtiği gibi bi daha karakolun önünden dahi geçmezdi.   Karakolu bu kadar iyi bilmemin sebeplerinden biri ben de altı yaşımda çocuk suçlulardan biri olarak az önce güvendiğimiz bekçilerden birinin vazifeşinaslığı neticesinde yakalanıp karakola götürülmemden kaynaklanmakta: Regaip kandili akşamı Manisa’mızda hepimizin bildiği havai fişekler atılır, maytaplar yakılır, mantar tabancaları kullanılır, çok ses çıkaran ve tehlikesi olan çıtır pıtır patlatılırdı. Yuvarlak hap kapsülü şeklinde ki çıtır pıtır tabletleri ufalanıp bir kaç küçük parça patlatıcı demirin içine doldurulur demirin ucunda ki çivi sert bir yere taşa duvara betona vurulurdu. Demir içinde sıkışan çıtır pıtır patlar şiddetli ses çıkartırdı. Onun bir doldurma ölçüsü vardı o ölçü kaçırılırsa yaralanmalara dahi sebep olurdu. Ama, erkekliğe sığan da oydu, çok ses çıkarsın diye o ölçünün kaçırıldığı da olurdu. Bu demirin kullanımının yasaklandığı devirde abimden saklayıp aldığım bir çıtır pıtır demirini kapımızın önünde sokak lambasının altında doldururken (doldurup kaldırım betonuna vuracağım) bekçi elimden tutup yakınımızda ki karakola götürdü. Çocukluk hali korkudan, bir de suçlu olduğumdan fazla sesimi çıkaramadım. Ne evin haberi var ne de komşuların. İşgüzar bekçiye bakın akşam vakti kaçırıldım, kayboldum sanacaklar. Ağabeyim bekçiyle giderken görmüşte ifadem alınırken ayaklarımın titrediği anda karakola gelip beni almıştı.   Kırmızı Köprüye geldik. Çaybaşı Deresi’nin (DSİ’nin kayıtlarında Akbaldır Deresi diye geçer) ihtişamı karşımıza çıkar. Derenin iki kenarında korkuluk vazifesi gören 50-60 cm yüksekliğinde pek yüksek olmayan, harpuştasının betonları aşınmış kalın taş duvarlarıyla düşme önlemi alınmış bir hayli derince içerisi koca koca yuvarlak kayaların, sık şekilde çınarların olduğu, yazın en sıcak günlerinde kuruyan kışın kayaları örtecek şekilde dolu dolu akan, akarken kayalara çarpan suyun sesiyle uzak evlerden dahi duyulan uğultusu ürperti verirdi sessiz kış gecelerinde.   Suyu eskisi kadar akmasa da şimdi bile şehre nefes aldıran çınarlarının yeşilliğinin aktığı bir deredir. Doğu Batı yönünde yani Çarşı’yla Karaköy’ü, Kuzey Güney yönünde de Spil’in eteklerine yerleşmiş Eski Manisa ile İzmir Caddesi paralelinden sonra gide gide ovaya uzanan Yeni Manisa’yı birbirine bağlayan Kırmızı Köprü Çaybaşı Deresi’nin üstünde önemli ve stratejik bir noktadadır. Çaybaşı Deresi üzerinde çok sık köprü olmasına rağmen merkezi konumda ki bu köprü ve yakınında ki Karaköy Kahvehaneleri Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde de geçer.   Köprü korkulukları tornadan çıkmış ahşap görünümünde kırmızı dökme mozaikten yapılmış olduğundan Kırmızı Köprü diye anılır. Köprü bir hayli eski kemerli. Altta ki kemerle yaşıt olmayan kırmızıyı andıran korkulukları kimin ne zaman yaptığını bilmiyorum. Manisa ile ilgili kitapların birinde vardır diye düşünüyorum.   Bu bölgeye gelince Evliya Çelebi dahi Karaköy Kahveleri’nin birinde soluklanmış, biz de bir nefes alalım. Kırmızı Köprü’den çok yukarılarda Arap Alan Meydanı’nda Defterdar Mahmut Efendi Camisi’nin köşesinde ki Pürnefes Çeşmesi dahil bir çok çeşmeler ve köprüler, aşağılarda da Ayn-ı Ali’nin Amak-ı Hayalî’nin anlatıldığı Koca Çitlenbik var anlatılacak.   Uzun hikaye velhasıl.

Editör: TE Bilisim