Azmi Açıkdil'in kaleminden... Azmi Açıkdil'in kaleminden...
Hastanede kaldığı günlerde her sabah uğradım, hasta yatağında serum kolunda yatarken beni gördüğünde yüzü gülüyor, çok özlediği çocukluk hareketliliği, arkadaşları aklına geldiğinde çıkalım artık deyip vızıklıyordu.   Kardeşi Can bizde kalıyor, bu üçüncü gece beraber yatıyoruz. Akşamları biz kendi işimizle meşgul olur göz ucuyla da onu izlerken oyuncaklarıyla oynayışı, yarım konuşmasıyla kendi kendine senaryolar oluşturmasına dayanamayıp oyuna katılıp onunla çocuk oluyorum. Heyecanlanıyor beni de senaryoya oyuna ekleyiveriyordu. "Dede şen bu arabayı al." "Of taza oldu."   Dışarıdan gelen babasını görünce gözleri parlıyor babasına "şen de oyna" diyerek çok sevdiği oyuncak arabalarını paylaşmak istiyor oyun ikramında bulunuyordu. Abisini annesini soruyor, aldığı yanıtla hiç tutturmadan boyun eğiyor ama özlediği susmasından belli oluyordu. Uykusu geldiğinde "filim aççç filim" demesine bababası (babaannesi) dayanamayıp izlediği dizisini yarıda bırakıp ona çocuk filmi açıyordu. Çok geçmeden göz kapakları ağırlaştığında, kaldırmakta zorlandığında yanı başımızda uykuya çoktan dalmıştı bile.   Üçüncü geceye girmeden akşam vakti babası; abisi ve annesini getirdi hastaneden. Abisi sarı benziyle üzgün ama eve dönmenin sevinci solgun yüzünden zorla gülümsemesinden belli de olsa çekingen tavrı ve hastalığın nazı hala üzerindeydi. Hastalığının dermansızlığı, açlığının halsizliği ile yarı uzanır gibi koltuğa ilişti, abisine sarılan Can; annesinin de boynuna sitemkar şekilde atıldı. Bizden evlerine giderlerken babası eşyaları, Can'ı kucağına aldığında zorla doğrulan abisi Alperen, kapı önünde kapıya yaslanmış vaziyette ayakkabılarının giydirilmesini bekliyordu.   'Ne muhtaç etsin ne de eksik etsin' diye bir deyim vardır halk arasında.   Alperen'in üç gün kaldığı hastane: Daha hastane kapısından girince bir kalabalık ki aralardan geçmeye zorlanırken solgun benizler asık suratları incitmeme gayretiyle eğilip bükülerek geçmeye çalışırken tanıdık tanımadık bu insanlara “geçmiş olsun” “Allah şifa versin” diyerek niyazlarda bulunuyordum ama öte yandan da çok üzülüyordum. Dakikalarca beklediğim asansör kapısında kalabalık bir grupla beşinci kata ulaştığımda üzüntüm bir kat daha artarken koridorda ki insan kalabalığı aşağıdakinden farklı değildi. Alperen'i ziyaretten sonra ikinci katta ki doktorundan bilgi alayım dediğimde doktorun kapı önü emekli maaşı kuyruğunda banka önünde bekleyen insanlardan az değildi. Çekindim araya girip bu kadar saat bekleyen insanları incitmekten. Vazgeçtim doktorla görüşmekten.   Celal Bayar Hastanesi de bundan farklı değil belediyemizin yapabileceği işleri takip etmek için gittiğimde az önce anlattığım kalabalığın buraya geldiğini görünce bunlar beni mi takip ediyor demekten kendimi alamadım. Aynı düzen aynı yüzleri asık, omuzları düşük, çaresizlik içerisinde çare arayan grup grup insanlar. Devlet hastanesi; çekilen eziyetlerin, doktor kapısı önünde ki çilelerinin, hasta kuyruklarının kopyası olan bir başka hastane. Celal Bayar sosyal tesisleri ile Tariş depolarını hastane alanına dahil edelim de hastane genişlesin rahatlasın insanlar bu eziyeti çekmesin dediğimin üzerinden 1999’dan bu yana 16 yıl geçti.   Çocukların ayak ucu baş ucu yatırıldığı tek kişilik yatakların, hasta odalarına istiflenir gibi sıkıştırıldığı, eklentilerle gecekondulaşan, koridor duvarlarında ki kabloların ilmek ilmek kapı üstünde ki deliklerden odalara girdiği tüm bunlara rağmen yapanlardan Allah Razı Olsun dediğimiz Moris Şinasi Hastanesi.   Yıllarca sosyal sigortalıların şifa bulduğu ancak artan sigortalıların yanında odaların sayısının arttırılamadığı daha sonra sadece sigortalı değil her hastanın kabul edildiği Merkez Efendi Hastanesi de bunlardan farklı değil. Biz bunlardan yanıp yakınırken Merkez Efendi Hastanesi boşaltılıp yenisi yapılıncaya kadar zaten yoğun olan hastaneler daha da yoğunlaşacak. Bölge hastanesinin yapımının gecikmesi bunca ihtiyaca hastaya rağmen yapılamaması ayrı bir terane ve de efsane.   Hastahane kelimesinden 'ha' yı kaldırdık, hastaneleri hanemiz gibi görmekte zorlandık, kalabalık kapı önlerinde ki hasta insan istiflerinden huzurlu sakin bir şekilde derman bulamadık, hastayken bir kat daha hasta olmaktan kurtulamadık.  

Editör: TE Bilisim